28 Ocak 2011 Cuma

GECİKMİŞ İTİRAF

Aslında sade yaşamımda kendime bile hatırlatmaktan çekindiğim sırlarım var...
(gizemli bir giriş)Şimdi yazacağım onlardan değil...

Geçmiş bir zamanda, taa ben ilkokuldayken sevdiğim bi kız arkadaşım vardı. Ortak yanımız ikimizin de çalışkan olmasıydı. Bunun altını çizeyim. En önemli ortak yanımız çalışkan olmaktı. Ben maddi durumu orta halli hatta ortanında altında olan bir ailenin kızıydım. Onun (seval) babası milli eğitim müdürü gibi bişeydi. Küçük bir ilçede milli eğitim müdürünün kızı olmak büyük ayrıcalıktı. Öğretmenler farklı muamele ederdi. Ama onu kıskanmıyordum. Sonuçta ben de çalışkandım ve çocuk aklımda bu ikimizi denk yapıyordu.
Sonra biri daha geldi sınıfa İlknur. Seval'le iyi arkadaş oldu. Tabi biz bu arada orta okula geçmiştik. O sonradan gelen kız (babası toprak mahsülleri ofisi müdürüydü)Bir yerin Anadolu lisesini kazanmış. O zamanlar Anadolu lisesi orta bölümde başlanıyor. 1 sene orda okumuş. Başka ailenin yanında kalmış. Sonra orda yapamamış geri bizimle orta 1 den başladı. Kız güzel, biz apple ı yeni öğrenirken o ingilizce öğretmeni ile karşılıklı konuşabiliyor. Seval bunu kıskanıyordu hatta hatırlıyorum kız kızamık olmuştu bir kere inşallah ölür demişti. Ama yine de samimi arkadaşıydı. Ben sınıfta da arkadaş grubumda da biraz geri planda kalıyorum ve buna içerlemiştim. 1 sene sonra İlknurun babasının taini çıktı ve gittiler. Artık eski mutlu ve popüler günlerime dönmüştüm. Seval' le İlknur ara ara mektuplaşıyorlardı. Bazılarını beraber okurduk. Bir gün okulun kapıcısı bana bir mektup vermişti.
-Bunu Seval'e ver, dedi.
Zarf pembe ve çiçekliydi. İlk kez böyle bir zarf görmüştüm. Merakıma yenildim açtım zarfı. Mektup kağıdı da çiçekliydi. Okudum mektubu. Samimi bişeyler yazmıştı. Yeni gittiği okuldan, öğretmenlerden falan bahsetmiş. Fazlasını hatırlamıyorum. Açıp okuduğum mektubu veremezdim. Eve götürdüm. Ara ara açıp tekrar okurdum. Sonra bi gün Seval İlknura kızdığını 2 kere mektup yazmasına rağmen cevap yazmadığını söyledi. Sanırım bir daha mektuplaşmadılar. O zarf resimli olmasa açarmıydım bilmiyorum. Açmazdım sanırım. Ben açmasam versem ne kadar daha görüşmeye devam ederlerdi bilmiyorum. Sonuçta çok değil lisede unutuluyor ilkokul arkadaşları. Ama yine de ikisine de bir özür borcum var. Kendilerine söyleyememiş olsamda uzay boşluğuna gönderiyorum özrümü...

21 Ocak 2011 Cuma

ÖZLEM...

Küçükken (çok küçükken) mini mini bir kuş şarkısını söylerken mini mini bir kuşun donmasına çok üzülürdüm...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Takıntılarım

Hastalık derecesinde değilse de takıntılı bir insanım... Mesela kredi kartı kullanmaya başladığım yıllarda kartımda sorun çıkmasından korkardım. Bu nedenle cebimdeki nakit paradan fazla alış-veriş yapmazdım kredi kartıyla... Bunu aştım zamanla. Giyimde ve dekorasyonda da renk uyumuna dikkat ederim. Bu da alış verişi çok zorlaştırıyor. Sonra el ve diş temizliğine çok önem veririm. Bir başka ilginç takıntımsa ama cidden ilginç. Çocukluğumdan beri bi mezar taşı gördüm mü dua okurum. Son yıllarda bunu abarttığımı farkettim. Mesela televizyonda bi mezar görünce de okuyorum ya da mezar taşı yapan yerlerin önünden geçerkende:)

29 Ağustos 2010 Pazar

Nerden nereye

Pc ve internet ile ilk tanıştığım günleri hatırlıyorum.İş yerine crt monitörlü bir pc gelmişti. 25-30 kişinin çalıştığı sağlık ocağına 1 pc:) Görür görmez ben bunu kullanmayı öğrenmeliyim dedim. O dönem geçici görevle iş yerinde bulunan bir arkadaşımın az çok bildiğini öğrendimya kızın peşini bırakmıyorum. Word belgesi açmayı ve içine bişiler yazmayı öğrendiğimde kendimi programcı olmuş gibi hissetmiştim:)Bir kaç kursa da gittim. sonra iş yerinde bilgisayarın yaygınlaşmasıyla zaten iyice geliştirdim. Msn le ilk tanışmam, ilk msn adresini almam, sonra birisi msn i açınca sevinmem ki yanıma gelse belki o kadar sevinmem hep hoş bir anı olarak kaldı. Forumlarla tanıştım sonra. En çok kadın ve edebiyat forumlarını takip ettim. Hatunca ve şu an kapalı olan siyah kahve aklımda en çok kalanlar. Yemek siteleri ve sözlüklerde favorilerim arasındadır. Sonra blogları takip etmeye başladım en çok takip ettiklerim burada da tabip ettiğim bloglar. Son zamanlarda özellikle twitter in yaygınlaşmasıyla bloglara ilginin azaldığını görüyorum. düzenli olarak blog tutanlar bile ayda bir uğrar oldu. Bunun sebeplerini de başka bi gün irdeleyeceğim:)Bu günlük bu kadar...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bu gün biraz gerginim

Eğlenceli bişiler yazmak isterdim ama gerginim bu günlerde...İşini bilmeyen insanlarla çalışmak iş yapmaktan daha fazla yoruyor insanı, bu gün bunu bir kez daha gördüm. İşleri kolay yoldan çözmek dururken olmuycak şekilde zora sokuyolar. Bir kaç kişinin sivri zekalılığı yüzünden iyi işleyen bi programdan vazgeçiliyor. Bana ne diyorum yine de olmuyo. Karışmadan yapamıyorum. Karışmıycam ama blog. Sana söz veriyorum. Yanlış hesabın Bağdat tan dönmesini bekliycem. Huuh rahatladım.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Tatilden kısa kısa


Tatilin 3. günüydü sanırım. Otelin saunasına girdim. Üç beş kişi vardı girdiğimde. Sıcağa dayanma limitini dolduranlar çıktı. İçerde bi ben kaldım bir de iri yarı suratı uzakdoğululara benzeyen bi adam kaldı. Adam ayağa kalktı bana doğru geldi. O an ben de bir tırsma başladı. Zaten sıcaktan terliyodum daha bir terlemeye başladım. Kalbim hızla çarpıyo. Lan dedim şimdi bu adam bana saldırsa naparım. Kapıdan mı kaçsam çığlık mı atsam diyorum. Adam hala suratıma bakıp bişiler söylüyo. Anlamadığım gibi hangi dil olduğunuda hiç kestiremiyorum. Korku içinde sadece "i m Türk" diyebildim. Saunada soba gibi bişi var. Üstünde de taşlar. yanındada bi tas var. Adam tası gösterdi. Köze su döküyüm mü dediğini tahmin ettim. ok dedim. Adam da mentollü sudan döktü bolcana. Ama benim kalbim hala çarpıyo sıcağın ve korkunun etkisiyle...daha fazla dayanamadım ordan çıktım kendimi Türk hamamına attım.

Bir gün hazırlandım akşam yemeğine iniyorum. Akşam yemekleri otelde havuz başında yeniyor. Tam çıktım baktım karşıdan 65-70 yaşlarında zayıf, saçlarını atkuyruğu bağlamış, taktığı kocaman gözlüklerle Aysel Gürel e benzeyen bi kadın geliyor. Kucağında da kocaman deniz yatağı. Döner kapıya yatakla beraber girmeye çalışıyo, yatak sıkışıyo. Kendi giriyo yatak dışarıda kalıyo, yatağı sokuyo kendi dışarıda kalıyo, tutamadım kendimi gülme krizim tuttu. Bana döndü nası girecem dedi. Yandaki normal kapıyı gösterdim:) Aynı hatun aqua parkta kaydıraktan kocaman şapkasıyla kayıyodu. Sonra kendi bir tarafa düşüyo, şapka bi tarafa şapkasını arıyo:)

Başka bir gün şezlongtayım havuza girmeye hazırlanıyorum. Yanımdaki şezlongta kara denebilecek kadar esmer bi adam var. Suratı da hintlilere benziyor ki konuşunca Türk olduğunu anladım. Havuzda bi kadına sesleniyo el falan sallıyo. Dedim şimdi sevgilisi gelecek. Denizden bi deniz anası çıktı geldi. evet evet deniz anası...60 yaşlarında heryanı sarkmış buruşmuş...adam gençti ama en fazla 30 dur. Sırtını döndü adamın kucağına oturdu. Adamın abaza olduğunu o an anladım. Kadının mayosunu kaldırıp buruşuk memelerine bakmaya çalışıyodu. Kadında o kadan mutluyumki o kadan mutluyumki, hayatımda hiç bu kadar mutlu olmadım diyodu. Bi ara adam bundan sonra noolacak dedi.Kadın aynen devam edecek dedi. Ben yakınımda olan bu muhabbetten rahatsız oldum, içecek bişi almaya gittim. Döndüğümde yoklardı, muhtemelen yatak odasına çıkmışlardır. Tahminim yaşlı zengin kadın genç sevgili bulup tatile getirmiş...

Otelin fitness solonuda olduğunu duyunca oraya indim. Baktım 6-7 yaşlarında Alman çocukları koşu bandına biniyo, aletleri kullanıyo. Bi adamda 100 kg civarında ağırlık kaldırdı gözümün önünde. Ben Alman çocukları seyrederken çocuk benimde koşu bandında koşmak istediğimi düşündü, oysa ben yürümek istiyordum...Aleti ayarladı. Benim aletin çalışmasıyla ilgili en ufak fikrim yok kendi kendime söyleniyodum start nerdeki diye. Çocuk çalıştırdı ben yürümeye başladım... yürürüm yürüdüm derken bant hızlanmaya başladı.koşuyorum koşuyorum yetişemiyorum, resmen tepiniyorum aletin üstünde...derken gülme krizim tuttu. Dedim Recep İvediğe benzedim. Alet iyice hızlandı ben bi yandan gülüyorum bi yandan tepiniyorum. Çocuk yardımıma yetişti. Aleti durdurdu.

Yabancılar çocuklarını çok yönlü yetiştiriyorlar. Bir sürü yabancı çocuk, animasyon gösterilerinde sahneye çıktı dans etti, bildiğin profesyonel danscı gibi, gösteriler yaptı. Bunun sonucu büyüdüklerinde de daha özgüvenleri yüksek oluyo. Animasyonlara gönüllü çıkanlar hep yabancılardı. Türk çocukları ya da yetişkinleri sahneye çıkamıyo çıksalarda eğlenemiyolar. Ancak toplu yapılan şeylere dans ya da jimlastik gibi, katılıyolar. Buna benzer bir kaç gözlemim daha oldu. Toplumumuzun ne kadar baskıcı olduğuyla bir kez daha yüzleştim. Üzüldüm blog.

6 Temmuz 2010 Salı

En büyük bedduam "İstenmeyen tüylerin artsın."

Beklenen gün geldi.Bu gece yola çıkıyorum. Tatil için kafamda herşeyi planladım hatta liste de yaptım. Ama düşündüklerim fiile dönüşmedi henüz. Herşey ortalıkta. Akşam hazırlıklarımı tamamlarım. Bir ay öncesinden neler alacağımı düşündüm. Her akşam için farklı bir elbise giymeliyim dedim. Sonra elbiseye uygun ayakkabı, takı herşey eksiksiz olmalı. sonuç olarak düşündüklerimin küçük bir bölümünü aldım. Elbiselere baktım kimini beğenmediğimden kimini pahalı bulduğumdan almadım. Gittiğim yerden alırım diye de düşündüm. Bu düşüncemde visa kartın hesap kesiminin yarın olmasınında etkisi var. 5 yıldızlı otele tatile giderken elbise almak için visa kartın hesap kesim tarihini beklemem tezat oluşturuyor tabi. Bunun nedeni ne olabilir acep, ya cimriyim ya da temkinli... Temkinli diyelim. (yazının bundan sonraki bölümünü ben kadınların istenmeyen tüy muhabbetini sevmem diyenler okumasın. Nano teknolojideki son gelişmeleri okuyun, başka bişi okuyun...)
Tamamladığım hazırlıklardan biride ağda. Bütün kış ağdasını dışarda yaptıran ben tatil öncesi evde yapmaya kalkıştım. 2 saat sürdü. Havanın sıcaklığı ve terlemem nedeniyle ağda çürüdü. Vıcık vıcık oldu. Hatta bazı yerleri yıkayıp kurulayıp yeniden yaptım. Hızımı alamadım. Ağdadan sonra üstünden bir de epilatörle geçtim. Nası yoruldum anlatamam. Sabah uyandığımda boğazım ağrıyodu. Bu yorucu tecrübeden sonra evde ağda yapmamaya karar verdim.




Hala googlede çıkmıyorum. Teessüf ederim google. Haydi burada bir sinerji oluşturalım. Hep beraber bloğumun googlede çıktığını düşünelim. Evrene mesaj gönderelim. İstersek olur bence:)